bu gece , fark edilmiş eski bir oyun ve evsizlik

 Şu an vakitlerden yirmi dört'ü yirmi beş'e bağlayan, cumartesi'yi pazar'a bağlayan gece.

Yine uyuyamadığım gecelerden biri, bu gece.

Bu gece, bazı duygularla tanıdık bir yüzleşme :tıpkı vedalaştığın bir hastaneye geri dönmek gibi karamsar ve bilindik.

Bu gece, boğazda oluşan bir düğümlenme, yutkunamamak...

Bu gece aslında evinin elinden alınması. Tam anlamıyla çıplak ve çaresiz kalmak, düşünceler arasında kendini kaybetmek.

Evini zaten kaybetmişsin, sıra kendi'nde.

Gerçi, sen var mıydın? Hep burada mıydın?

Kendi'ni kaybettin sanıyordum, kendi'm: bir yanlışlık mı var?

Ah pardon, bir karmaşa olmuş.

Var olmadığını düşündüğüm bir şey aslında varmış;çok derinlerde saklıymış, sadece

çıldırmaya çok yakınken ortaya çıkma kararı almış.

İşte bu gece, çıldıran tarafım ile yaşananları hiç olmamış gibi sunan tarafım karşılıklı kanlı bir düelloda.


Kafamın içinde bir sürü ses var ama bir saniye sonra sessizlik hakim.

O kadar fazla dalıyorum ki ama aynı zamanda binbir ihtimal geçiyor aklımdan.

Sanki dünyaya suyun altından eşlik ediyormuşum gibi: sadece acı haberleri duyduğum ve git gide suyun derinliklerine battığım bir illüzyon...

işte şu an en derinlerdeyim, gecenin dört'ü beş'i .

Bir an  ne yazdığımdan habersiz bir şeyler yazıyorum, bir an dalıyorum uzaklara birkaç dakika.

Hayatına tüküreyim be bade, öl gitsin ;diyor bir tarafım.

Bu yaşına kadar beceremedin bari yirmi'den önce becer. En azından on dokuzluk saçma bir hayat yaşadın, yeter de artar , devam etsen ne olacak ki? 

Yine aynı döngü.

Zaman aksın ,sevin, üzül, iyileşmeye çalış; zaman aksın, iyileşir gibi ol, yeniden üzül,

tekrar ayağa kalkar gibi ol, zaman aksın, bu sefer daha sert çakıl yere, zaman aksın...

Uyanık kalmak için kahveye ihtiyaç yok bu gece.

Yarısından çok az dolu su şişesi, bitmiş bir soda şişesi, birkaç kullanılmış peçete.

Bunun dışında diğer yarısının okunmasını bekleyen bir kitap ve telefonum var masamda:

Dağınık yatağım ve kulağımda çalan, beni kucaklayan şarkılar...

Kimseye göstermediğim ben ile masa başındayız işte bu gece.


Sonra diğer tarafım diyorki: en azından bu bir uyarıydı, evin daha

elinden alınmadı. Birkaç ayın var, alıştıra alıştıra ayrılabilirsin.

Sana en azından bir uyarı verildi!

Deprem yaşanırken kaç insan ansızın uykusunda evinden oldu, haberin var mı?

Sadece evinden değil, memleketinden, ailesinden, hayatından oldu...

Kitaplığımdaki kupa çarpıyor gözlerime, annemin benim için aldığı yanlış burç desenli kupa. Üzerindeki terazi resmi ve içindeki kitap ayraçları.

Her dakika farklı biri, diğerine ağır basıyor terazide.


Aslında tüm yaz yapmak istediğim şeylerin aslında bana imkansız kılındığını hatırlatıyor, aslında mümkün olduğunu ama benim için yapılmadığını hatırlatıyor, içimdeki kırık kalp.

Aslında benim için bir şeyler vermek istemediğinizi biliyorum. Bu yüzden sizden istemiyorum bile çoğunlukla.

Yine hayal kurup, dile getirip reddedildikten sonra içime gömüyorum.

Ve her seferinde ne kadar derine gömersem görmeyim, yine de acı içinde yeşeriyor umutlarım.

Çok ironik ve garip geliyor bana bu durum.

İçimdeki hisleri ve umutları, incinmemek için kendi ellerimle öldürdüğüm sıralarda, artık hiçbir şey hissedemiyorum dediğim zamanlarda: Bir süre sonra hayat daha yaşanılabilir ve daha akıcı oluyor.

İnsani özelliklerim mi bunu başaran acaba? Ne olursa olsun hayatta kal.

Sanki format atılıyor bana ve fabrika ayarlarına dönüyorum.

Bu normal mod, ben derin bir acı yaşamadığım sürece devam ediyor bu şekilde.

Ne zaman beni sarsacak bir şey yaşasam işte o zaman farkına varıyorum.

Aslında beynim bunları silmiş, ben unutmuşum.

Neden bu kadar dalgın olduğum, şapşal gibi olmamın sebebi buymuş aslında...

Kendi beynimin bana oynadığı, devam etmem için minik tatlı bir oyun.

Sebepsiz vücut gerilmesi, insanlara sebebim olmasa bile güvenememek, kendim olamamak ve bilinçdışımdan bu şekilde ,çok çaresizce, yönetilmek.

Bu yüzden asla sevildiğime gönülden inanamamışım meğer.

İşte bu gece, böyle bir geceydi.

Bu sefer de unutamazsın, unutmamalısın diye yazıyorum bunları.

Kendi'ne bunu yapma, kendi'm.

Kendini çıkmazda bulduğun zaman, yaşananlardan ders çıkartmayı unutma.

Yine şapşal şapşal sanki hiç kırılmamışsın gibi gezinme ortalıkta.

İçinde tekrar tekrar kanayan yaralar, daha derine göçmesin.

Bu gecenin sonuna geldik, bu gece.

Yirmi beş'in güneşi doğdu.

Ve ben belki de son kez güneşin doğuşunu izledim bu ev'de.


https://youtu.be/U1YRWE4saKc?si=V8G9ItXfKEPNbM6w

https://youtu.be/eduwBgDcMwY?si=r0FyVvoEX_ZyGErj

Yorumlar